Oktay Ekşi: Cargill'le gizli bir pazarlık mı Var?
M. İlker YÜCEL
1-AKP Hükümeti şeker fabrikalarını arka arkaya satmaya başladı. Kamuoyunun ilgisini ve tepkisini yeterli görüyor musunuz? Sürece müdahale için kime, hangi sorumluluklar düşüyor?
Maalesef 14 şeker fabrikasından ikisi satıldı. AKP iktidarı bu satışları yaparken kamuoyunun tepkilerini dikkate almadı. Oysa şeker fabrikalarının satışına karşı çıkan kesimler, örneğin pancar üreticileri, şeker fabrikaları çalışanları, işçi sendikaları, Aydınlık gazetesi başta olmak üzere Türkiye'nin bugünkü “özgürlüksüzlük” ortamında ses çıkarabilen medya organları, CHP ile Vatan Partisi yetkilileri var güçleriyle bu satışa engel olmaya çalıştı. İtiraz edenler:
“Zarar etmesi özellikle istenmedikçe hiçbir fabrikanın zarar etmediğini” açıkladılar.
Şeker fabrikalarının sadece şeker üretmediğini, çevrenin sosyal, kültürel ve tarımsal gelişmesine büyük yarar sağladığını anlattılar.
Daha önce satılan Et ve Balık Kurumu dahil pek çok kamu kurumunun nasıl çarçur edildiğini örnek olarak gösterdiler ama sözlerini dinletemediler.
Çünkü bu siyasi iktidarın bir “satma” saplantısı var. Belki de ellerinde satacak pek kamu malı kalmadığı için sıra bu fabrikalara geldi.
Ama asıl önemlisi Cargill gibi Türkiye'de kapitülasyon imtiyazıyla faaliyet gösteren bir şirketin sonuçta bunları ele geçirmesi ihtimalidir.
Satışların gerisinde iktidarın acil para ihtiyacı mı asıl etken oldu, yoksa Cargill'le yapılan gizli bir pazarlık mı söz konusu, henüz net olarak bilmiyoruz ama, bunların hangisi söz konusu olursa olsun, şeker fabrikaları satışının ülke ekonomisiyle ilgili kritik bir eşik teşkil ettiğinin farkındayız.
Bu satışa gösterilen tepkiler, kanımca duymak isteyen kulak için yeterince güçlüydü.
Daha fazlası yapılabilir miydi?
Elbet yapılabilirdi ama bir gerçeği unutmayalım:
Aziz milletimiz “ıslak barut” gibidir. Beklentinize uzun süre yanıt alamazsınız. Çünkü çoğu kez geç kurur. Bunun örneği tarihimizde çoktur. O nedenle sabretmeye mecburuz.
2Aydın Doğan'ın vedasını okurken zihninizden neler geçti? Aydın Bey benim sevdiğim, saydığım bir medya patronu idi. Zihnimdeki yerini bundan sonra da koruyacaktır.
Aydın Bey'i ben sadece, sahibi olduğu kurumları “sendikasızlaştırdığı” için eleştirmişimdir. Buna rağmen çalışanlarının hakkını verdiğini de bilirim. Nitekim “çalışma arkadaşlarının gerek mali hakları, gerekse yayıncıların yayın özgürlüğü içerisinde, kurumun yayın ilkeleri dahilinde olmak üzere dilediğini yapma hakkına saygılı davrandığına” ben de tanıklık ederim. Bunları kaydettikten sonra söyleyeyim:
Konuşmasının “yazılı” metninde olmadığını anladığım, “Değerli arkadaşlarım, 40 yıl evvel bir geminin koltuğuna geçtim. Onun kaptanı olarak dalgalı denizlere çıktım. (...) 40 yılda dalgalarla çok boğuştum. (...) Çok çile çektim. Bunu dışarıdan görenler fark etmezler. Ama gemiyi limana salimen getirmek için çok uğraştım” sözleri bence en önemlisidir.
O fırtınalı denizlerde neler yaşadığını yazmak, Aydın Bey'in bu topluma ödemesi gereken borçtur.
Gemiyi “salimen limana getirip getirmediğine” gelince: Onu henüz bilmiyoruz. Ama “kaptan” olarak kendisinin limana salimen ulaştığını söyleyebiliriz.
Kısaca Aydın Bey “Hürriyet”ten kurtulurken kendi “hürriyetini” seçmiş oldu.
3Eşinizi anlattığınız kitabınız “AYSEL, Bir Atatürk Kızının Hikâyesi” raflara çıktı. Kadınlara yönelik hakaretlerin havada uçuştuğu ve şiddet haberlerinin eksik olmadığı bir dönemde kitabınız hangi konuların altını çiziyor?
Aysel'in hayatını yakından bilen biri olarak o hayatın kitaplaşmasını, böylece Aysel'in -deyim yerindeyse- “ölümsüzleşmesini” çok istedim. O nedenle Kaynak Yayınları'na müteşekkirim. Çünkü kanımca Aysel'in, sessiz, sedasız bir tutumla bu ülkeye verdiği hizmetlerin -özellikle Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin Kurucu Başkanı olarak yaptıklarının ve dernek bünyesinde yaşananların- bilinmesi bir borç idi.
AKP döneminde artan “kadına şiddet” ve “kadına hakaret” konuları o sırada ön plânda değildi. Bu yüzden Aysel ve arkadaşları, “türban” konusunu kullanarak laik Cumhuriyeti yıkmaya çalışanlara karşı mücadeleye öncelik vermekteydiler. Nitekim ne kadar haklı olduklarını son 16 senedir tanıklık sayısız örnekle gördük.